Reisi’nin ardından İran’da yeni lider aranıyor: ‘Muhafazakar isimler öne çıkacak’

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberlerindeki heyet, 19 Mayıs’ta geçirdikleri helikopter kazası sonucunda öldü. Dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in de halefi olarak görülen Reisi’nin hayatını kaybetmesiyle beraber, komşu İran’da ‘yeni lider’ tartışmasının da kapısı açıldı. Muhammed Muhbir, Reisi’nin yerine geçici cumhurbaşkanı olarak atandı ve Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin 28 Haziran’da yapılacağı açıklandı.

‘BU OLAYDA ‘KAZA’ KAVRAMINI AŞAN BİR DURUM VAR’

Reisi ile Abdullahiyan’in ölümünde ‘suikast’ ve ‘sabotaj’ iddialarına değinen siyaset bilimci Arif Keskin, İran’ın Doğu Azerbaycan vilayetinde gerçekleşen kazada ‘dışarıdan müdahale’ ihtimalinin olmadığını belirtti ancak ihmalkarlığa da işaret etti. 19 Mayıs’ta kötü hava koşullarına rağmen Reisi ile beraber helikopter konvoyuna kalkış izni verildiğini belirten Keskin, şu ifadeleri kullandı:

“Bu olayda ‘kaza’ kavramını aşan bir durum var. 19 Mayıs günü hava koşullarının kötü olduğu ve helikopterin kalkmasının risk barındırdığı biliniyor, bu önemsiz bir risk de değil. Peki, bu helikoptere neden kalkış izni verildi? Bu kalkış izni kim verdi? Bunların yanı sıra, güvenlik protokollerinin de uygulanmadığını görüyoruz; Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı, aynı helikoptere bindirilmiş. Bütün bu nedenlerde ötürü, suikast veya sabotajdan daha farklı bir eylem planı mevcut. Çok çeşitli ve katmanlı bir ihmal zinciri var.”

Arif Keskin

‘İSRAİL’İN BÖYLE BİR OPERASYON YAPMA İHTİMALİ DÜŞÜK’

Son dönemde Tel Aviv-Tahran hattında artan gerilimi değerlendiren Keskin, “İsrail’in böyle bir operasyon yapma ihtimali oldukça düşük” dedi. Keskin, bunun sebeplerini şöyle açıkladı:

“1979’dan günümüze kadar İsrail’in ‘suikast profiline’ baktığımız zaman, Tel Aviv’in listesinde siyasilerin olmadığını görüyoruz. İsrail, siyasileri ve mollaları öldürmüyor. İsrail’in suikast listesinde nükleer çalışanlar, Ortadoğu siyasetinde etkili olan veya Kudüs Gücü gibi politikayı belirleyen askerler var. Bu açıdan bakıldığında, o taraftan gelecek suikast ihtimali İsrail’in eylem profilinin tamamen dışında. Helikopterdeki isimlere yönelik herhangi bir müdahalede bulunmak, resmen bir savaş ilanıdır ve İsrail bunu istemez. İsrail, bu nedenle de böyle bir suikasta girişmez.

İsrail, bir ülkenin cumhurbaşkanını öldürüyorsa bunun bir karşılığı olacağını biliyor ve Yemen’den Irak’a kadar uzanan geniş bir yelpazede güç sahibi olan İran’ın karşılığının da basit olmayacağının farkında.”

Ayrıca, Washington’ın da böyle bir suikasta izin vermeyeceğine dikkat çeken Keskin, “Herhangi bir suikast planının faturasının ABD’ye, Batı’ya kesileceği de biliniyor. Bu nedenle, ABD’nin onayı olmadan böyle bir sabotaj gerçekleştirilemez ve ABD de böyle bir şeye izin vermez” dedi.

‘İRAN, DIŞARIDAN MÜDAHALE OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYOR’

Keskin, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ‘yardım’ açıklamasına da değindi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, kaza geçiren helikopterin bulunması için Tahran’ın Washington’dan yardım istediğini duyurmuştu. Keskin, “İran’ın Amerika’dan yardım istemesi, bunun dışarıdan bir müdahaleyle olmadığını düşündüğünü gösteriyor” dedi.

‘REİSİ’NİN İSTİSNAİ BİR NEFRET OBJESİNE ÇEVRİLMESİNİN FARKLI NEDENLERİ VAR’

“İran, polis devletidir ve çok kapalı bir devlettir” ifadelerini kullanan Keskin, İran’ın genellikle basın mensuplarına alan tanımadığını belirtti. Keskin, “Normal şartlarda gazeteciler alanlara alınmaz ama bu kazada gazeteciler enkaz bölgesine kadar girebildi. Tahran yönetimi, ölenlerin önem düzeyi nedeniyle şüphelerin, komplo teorilerinin dolaşıma gireceğini fark etti ve gazetecileri oraya alarak bu kapıyı kapattı” diye konuştu.

Reisi’nin ölümünün yankılarına ilişkin de açıklamalarda bulunan Keskin, Yargı Erki Başkanlığı dönemine ve 1988 idamlarına atıfla şu ifadeleri kullandı:

“İran’da sadece İbrahim Reisi değil, yöneticilerin hiçbiri sevilmiyor. Toplumun geneli açısından, İran yöneticilerinin meşruiyetleri çok düşük. Ancak, İbrahim Reis’in burada istisnai bir nefret objesine çevrilmesinin farklı nedenleri var. 1988’de idamlar sırasında ‘ölüm komitesi’nde yer alan Reisi’ye karşı başka bir nefret var. Mahsa Jîna Emini protestolarında genç insanlar kör edildiğinde, felç edildiğinde de Reisi cumhurbaşkanıydı. Bu nefretin bir başka önemli sebebi de, ahlak polisinin yeniden sokağa inmesiydi.”

“Reisi, İran rejimi açısından da başarısız bir cumhurbaşkanıydı” değerlendirmesini yapan Keskin, haziran ayında düzenlenecek seçimlere ilişkin, “Henüz adaylık başvurusu yapılmadığı için yeni cumhurbaşkanının kim olacağını öngörmek mümkün değil” dedi ve şöyle devam etti: “Biri adaylık için başvuracaksa, Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin onayı olması gerekiyor. Ancak henüz isimler şekillenmediği için, reformculara izin verip vermeyeceklerini henüz bilmiyoruz.”

‘REİSİ İLE BERABER REFORMİST-MUHAFAZAKAR DÖNGÜSÜ SONA ERDİ’

Ortadoğu uzmanı İslam Özkan da, düşen helikoptere ilişkin detayları aktardı. Reisi ile beraberindeki heyeti taşıyan ‘Bell 212’ tipi helikopterin ‘VFR (visual only)’ statüsünde olduğunu bildiren Özkan, “Yani bu helikopter, görüşün açık ve net olduğu, hiçbir hava muhalefetinin olmadığı koşullarda kullanılabilecek bir helikopter kategorisinde. Bütün bu uyarılara, güvenli olmayan bir helikopterin hava muhalefetine rağmen kullanılması büyük bir soru işareti” dedi.

İslam Özkan

2021 yılında cumhurbaşkanlığı görevi için yeterli oyu alan Reisi’nin seçimlerde ‘önünün açıldığına’ dikkat çeken Özkan, Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin birçok reformist ve ılımlı muhafazakar isimlerin adaylığını veto ettiğini hatırlattı. 28 Haziran’da düzenlenecek seçimlerde de benzer bir rotanın izlenebileceğini belirten Özkan, şu ifadeleri kullandı: “Geçtiğimiz dönemde İran’da bir reformist-muhafazakar döngüsü vardı. Muhammed Hatemi ve kısmen Hasan Ruhani’de olduğu gibi, İran’daki sistem zaman zaman reformist adayların cumhurbaşkanlığına izin verdi. Bu, biraz da uluslararası konjonktür gözetilerek yapılıyordu. Ancak, Reisi’nin seçilmesiyle beraber reformist-muhafazakar döngüsü ortadan kaldırıldı. 28 Haziran’da da muhtemelen muhafazakar adaylar çıkacaktır.”

DİNİ LİDERLİKTE ‘KONSEY’ TARTIŞMALARI

Hamaney’in halefine ilişkin tartışmalara da değinen Özkan, İran’da dini liderlik konusunda ‘konsey’ tartışmalarının gündemde olduğunu dile getirdi. Dini liderlik görevinin tek bir kişi yerine bir konseye devredilmesi konusunun tartışıldığını belirten Özkan, “İran’daki sistem kişiler üzerine değil, biraz daha kurumlar üzerine kuruluyor ve sistem bunun arasındaki dengeye dayalı. Dolayısıyla, ruhani liderlik tarafında da bir konseyin bu dengeyi daha iyi sağlayacağı yönünde görüşler var. Bu radikal bir dönüşüm olur” dedi.

İran’dan ‘babadan oğula geçen’ sistemin kabul görmediğini dile getiren Özkan, “Hamaney’in, yerine oğlunun geçmesini kabul etmez” ifadelerini kullandı ve şöyle devam etti:

“Ayetullah Humeyni’nin oğlu Ahmet Humeyni’de daha önce çeşitli çevreler tarafından o dönemde aday gösterilmişti ama Ayetullah Humeyni bunu kabul etmemişti. Hamaney de muhtemelen oğlu Mojtaba’nın yerine gelmesini istemez. Kesin bir şey söylemek mümkün değil ancak, ruhani liderliğe ilmi ve siyasi yeterliliği olan bir isim seçilmezse İran’daki güç savaşı daha da derinleşebilir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir